RÖPORTAJ:İPEK KIRCA
Mücadeleye etmeye nasıl karar verdiniz? Neden harekete geçmeniz gerektiğini düşündünüz?
Yaklaşık 15 yıl kadar önce iklim değişikliği bu kadar gündemde değildi. Hatta iklim inkârcıları olarak adlandırdığımız kesimler, iklim değişikliğinin olmadığı yönünde algı oluşturmaya çalışıyorlardı. Bu yolda iklim değişikliği ile mücadele edenleri karalamaya yönelik bir roman dahi yazılmıştı. Doğada çalışan biri olarak ormanlarda değişen iklimin etkilerini gözlemleyebiliyordum. Örneğin ağaçların daha erken yapraklandığını ya da ağustos ayında yapraklarını döktüğünü, derelerin ve göllerin su seviyelerinin azaldığının farkındaydım. Ayrıca uzun yıllardır termik santrallerin yarattığı hava kirliliğinin ormanlar üzerindeki etkilerini çalışıyordum. Ağırlıklı olarak Muğla’daki termik santralleri incelediğim bu araştırmalarda fosil yakıtların nelere yol açtığını yakından görmüştüm. O günkü şartlarda ekosistemlerin de iklim değişikliğinden olumsuz olarak etkilendiği, fosil yakıtlar kadar olmasa da ormansızlaşmanın da iklim değişikliğini tetiklediği ve ormanların sera gazı salımlarını azaltmadaki en önemli çözüm yolu olduğu çok fazla gündeme gelmiyordu. Bunun üzerine iklim değişikliği ve doğa etkileşimi üzerinde çalışmaya karar verdim. Öncelikle ağaçların fotosentez yaprak atmosferdeki CO2’yi bitkisel kütleye dönüştürmesiyle ormanlarda depolanan karbon miktarlarını hesapladım. Başlangıçta daha çok orman odaklı çalışıyordum. Ancak katıldığım toplantılarda toplumun iklim değişikliği konusunda fazla bilgisi olmadığı, yalan yanlış bilgilerle yönlendirilmeye çalışıldığını görünce daha aktif olmaya karar verdim. Önceleri sadece iklim değişikliğinin olduğunu kanıtlarıyla birlikte anlatmaya çalıştım. Bunlar buzulların erimesi, sıcaklıkların düzenli olarak artması, deniz seviyelerinin yükselmesi gibi onlarca ölçülmüş, inkâr edilemez bilimsel verilerdi. Ülkemizde ve tüm dünyada iklim değişikliği ile mücadele eden bilim insanların çoğu benzeri konuşmalar yapmaktaydı. Bilimsel verilerle iklim inkârcısı olarak adlandırılan kesimin argümanları çürütülünce günümüzde artık bunlara iklimin değiştiğini isaptlamaya gerek kalmadı. Artık daha çok sera gazı salımlarını nasıl azaltırız ve iklim değişikliğine nasıl uyum sağlarızı konuşmaya başlayabildik.
İklim değişikliğine uyum ve afet riskinin azaltılması ne anlama gelmektedir?
İklim değişikliği sadece sıcaklıkların artması anlamına gelmiyor. Sıcaklık artışlarına bağlı olarak birçok meteorolojik parametre de etkileniyor ve bunun sonucunda iklimler değişiyor. Örneğin sıcaklıkların artması toprak ve su yüzeylerinden daha fazla buharlaşma olması, bitkilerin daha fazla terleme yapmasına neden oluyor. Buharlaşmanın arttığı yerlerde kuraklık yaşanırken atmosferdeki su buharı miktarı artıyor. Artan bu su buharı başka yerlerde yağış olarak yeryüzüne iniyor. Atmosferdeki daha fazla su yağışların daha şiddeti olmasına yol açıyor. Buna benzer olarak yaz aylarında artan sıcaklıklar nedeniyle sıcak hava dalgaları, karalar ve denizlerin arasındaki sıcaklık farkının değişmesiyle daha şiddetli rüzgâr ve fırtınalar, hatta hortumlar oluşuyor. Buharlaşmayla kuraklıklar yaşanıyor, ya da seller meydana geliyor. Bitkiler azalan su nedeniyle daha yavaş gelişip, ölebiliyorlar. Özetle iklim değişikliği bugüne kadar alışık olduğumuz iklimleri değiştirdiği için insanlar ve doğa değişen şartlara uyum sağlayamıyor. Bunun sonucunda da doğa kaynaklı afet dediğimiz don, kuraklık, hortum, orman yangınları, sel-taşkın, çığ gibi olaylar daha sık yaşanıyor ve hazırlıklı olmadığımız için etkileri çok daha yıkıcı olabiliyor. Afetlerin sayısı, sıklığı ve şiddeti de giderek artıyor. Örneğin 2019 yılı bine yakın afetle bugüne kadar en fazla afet yaşanan yıl oldu ülkemizde. Aklınıza gelebilecek her konuda iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle karşılaşabilirsiniz. Örneğin kar yağışının azalmasıyla kış turizmi, yağışların azalmasıyla tarım ve içme suyu havzaları, artan sıcaklıklar nedeniyle ormanlar risk altında. İklim değişikliği neredeyse depremler ve meteor düşmesi haricinde aklınıza gelen tüm afetlere neden olabiliyor. Hatta içinde bulunduğumuz ve tüm dünyayı esir eden Kovid-19 salgınına benzer salgınlara dahi yol açabilir. İşte iklim değişikliğine uyum, iklim değişikliğinin beklenen etkilerine karşı önlem almak olarak tanımlanabilir. Ben bunu İstanbul’da yaşanan dolu afetini örnekleyerek anlatmaya çalışıyorum. 3 yıl kadar yaşanan dolu afetinde Meteoroloji Genel Müdürlüğü dolu uyarısı yapmıştı. Ancak kimse önlem almamış ve binlerce araç zarar görmüştür. Ama bu afetten sonraki dolu uyarılarında herkes araçlarını kapalı otoparklara koymaya çalıştı, bunu yapamayanlar ise araçlarının üzerine halı, battaniyelerle korumaya aldı. Bence bu örnek uyum çalışmalarını tam olarak anlatıyor. İklim değişikliğine uyum çalışmalarıyla yaşanabilecek afetlerin etkilerini de azaltmanız mümkün. Örneğin içme suyu havzalarını koruyarak, yapılaşmayı engelleyerek gelecekte kuraklık nedeniyle yaşanabilecek su krizini atlatabilirsiniz. Yine tarım ürünlerini stoklayarak, iklim akıllı tarım uygulamalarıyla gıda krizinin atlatılmasını sağlayabilirsiniz. Dere ve taşkın yataklarında yerleşime izin vermemek, tarım topraklarını korumak gibi uygulamalar da yaşanabilecek afetlerin etkisinin daha az hissedilmesine, daha az can ve mal kaybına yol açacaktır. Buna benzer çalışmalar da afet riskinin azaltılması olarak adlandırılmaktadır.
İklim değişikliğinin ciddi bir tehdit oluşturduğu günümüzde uluslararası ölçekte riskleri azaltmak ve iklim krizini yavaşlatmak için hangi adımlar atılıyor?
İklim değişikliğinin önlenmesi konusunda uzun yıllardır bazı çalışmalar yapılıyor. Bu konuda daha 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi hazırlandı. Sonrasında gelişmiş ülkelerin sera gazı salımlarının azaltılması için Kyoto Protokolü devreye sokuldu. Ancak bu protokolün süresinin dolması ve etkisiz kalması nedeniyle 2015 yılında Paris Anlaşması gündeme geldi. Ülkemizin henüz taraf olmadığı bu anlaşma ülkelerin gönüllü olarak 2030 yılına kadar sera gazı salımlarını azaltmasını öngörüyor. İklim Değişikliği HükümetlerarasıPaneli’ne göre sıcaklık artışlarını 1,5 ºC’nin altında tutmak için 2030 yılına kadar sera gazı salımlarımızı yarı yarıya azaltarak yıllık 25 milyar ton CO2 eşdeğerine indirgememiz gerekiyor. Ancak bunda dünya olarak başarılı değiliz, azaltmak bir yana sürekli artış yaşanıyor. İklim değişikliği konusunda ülkeler her yıl kasım ayında Taraflar Konferansı adı verilen toplantılarda bir araya gelerek sera gazı salımlarının azaltılması konusunda atılacak adımları tartışıyorlar. Ancak bu tartışmalar çoğunlukla ekonomik kaygılarla çok başarılı olamıyor. Buna karşılık Avrupa Birliği ülkeleri iklim değişikliği ile mücadelede bir adım öne çıkmakta. AB ülkelerinin tamamı olmasa da bir kısmı kömürden vazgeçmeyi planlıyor. Hatta Finlandiya, Fransa ve Hollanda’da bunun için yasalar da çıkarıldı. İrlanda, İskoçya, İngiltere ve Kanada ise iklim acil durumu ilan eden ülkeler.Ancak atılan adımların yetersiz olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca yerel yönetimler iklim değişikliği ile mücadelede daha aktifler. Örneğin ABD Paris Anlaşmasından çıkacağını ilan etse de yerel yönetimler daha fazla görev üstleniyorlar.
Küresel iklim değişikliğinde şüphesiz en büyük etki “sera gazları”.Sizde bu konuyu açarak bize bir şeyler söyler misiniz?
Sera gazları deyince aklımıza öncelikle karbondioksit (CO2) geliyor. Ama bu gazlar aslında 6 tane. Bunlar CO2’ye ek olarak metan (CH4), diazot monoksit (N2O), Kükürt hekzaflorid (SF6), perflorokarbonlar ve hidroflorokarbonlar. Atmosfere en fazla verdiğimiz sera gazı CO2 ve sonrasında CH4. Ama CO2 haricindeki diğer gazların küresel ısınma potansiyelleri CO2’ye göre çok daha fazla. Örneğin CH4, CO2’ye göre 25 kat N2O ise 296 kat daha fazla küresel ısınmaya neden olmakta. Diğer gazların etkisi ise binlerce kat daha fazla olmakta. Bu gazların bir kısmı doğal olarak da oluşabilmekte, ancak perflorokarbonlar ve hidroflorokarbonlar gibi laboratuvarda ise üretilmiş gazlar. Bu gazlara sera gazı denmesinin nedeni atmosferin doğal olarak mevcut olan sera etkisini kuvvetlendirmeleri. Bu gazlar, güneşten dünyaya ulaşan kısa dalga boyundaki ışınların topraklar, sular gibi yüzeyleri ısıttıktan sonra ısınan yüzeylerden yayılan ve bu esnada dalga boyu değişerek daha uzun dalga boyu ile yayılan ısı enerjisinin atmosferde kalmasını sağlamakta. Böylece ısı enerjisi dünya da kaldığı için dünya sürekli ısınıyor. İşte bu nedenle sera gazı salımına yol açan faaliyetlerden hızlı bir şekilde vazgeçmemiz gerekiyor. Bunların başında enerji üretiminde, sanayide ya da ulaşımda kullanıdığımız fosil yakıtlar gelmekte. Ayrıca tarımsal faaliyetlerden (örneğin çeltik üretimi ya da hayvancılık gibi), çöplüklerden salımı gerçekleşmekte. Ayrıca ormansızlaşma, orman yangınları, tarım ya da mera alanlarının yapılaşması, sulak alanların kurutulması gibi faaliyetlerden de CO2 salımı olmakta. Bu sera gazı salımlarını 2030 yılına kadar önce yarı yarıya sonra da tamamen durdurmazsak dünyanın ortama sıcaklıklarının 21. Yüzyıl sonunda 5-6 ºC kadar artabileceği öngörülüyor. Bu kadar ısınmanın yol açacağı felaketlerin başında yukarıda kısaca açıkladığım afetlerdeki artışlar gelmekte. Ancak çok daha büyük etkiler olması söz konusu örneğin dünya üzerinde yaşayan 1,8 milyon canlı türünden bir milyonun yok olabileceği düşünülüyor. Bu da 6. Yok Oluş olarak adlandırılıyor. 6. Deniyor, çünkü sonuncusu 65 milyon yıl kadar önce olan ve dinozorların yok olduğu 5 toplu yok oluş yaşanmış. Bunları anlatan bilim insanları felaket tellallığıyla suçlanmakta. Ama bilim insanları her zaman şüpheci olmak zorundadır ve en kötüsünü düşünerek önlemler geliştirmeleri gerekmektedir.
Orman yangınlarının küresel iklim değişikliğindekietkisi nedir?
Ormanlar, okyanuslar ve denizlerle birlikte en önemli karbon yutağıdır. Karbon yutağı atmosferdeki CO2’yi depolandığı alanlar için kullanılan bir kavram. Bu da fotosentez yapan bitkilerle gerçekleşmekte. Denizlerdeki fitoplanktonlar ve karalardaki bitkiler bu iş yapıyor. Ormanlarda karbon sadece ağaçlarda değil, diğer bitkilerde ölmüş bitkisel artıklarda ve humus olarak topraklarda da bulunuyor. Örneğin ülkemiz ormanlarında bir hektarda (on bin m2) ağaçlarda 45 ton topraklarda ise 80 ton kadar karbon depolanmış durumda. Bu da yaklaşık olarak 450 ton karbondioksite karşılık gelmekte. Bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadele de ormanlar son derece önemli. Ancak orman alanlarını bir daha orman olmayacak şekilde keserseniz, başka bir ifadeyle ormansızlaştırırsanız ormanlarda depolanmış olan bu karbon atmosfere gider ve küresel ısınmayı arttırışınız. Orman yangınlarında da benzer bir durum söz konusu. Orman yangınlarında karbon depolanmış olan bitkiler yandığı için doğrudan CO2 salımı olur. İklim değişikliği de orman yangınları riskini arttırmakta. Artan sıcaklıklar ve kuraklıklar yangınların çok daha hızlı büyümesine, daha geniş alanlara yayılmasına yol açmakta. Bunu örneklerini geçen yıl Sibirya’da, Brezilya’da ve bu yıl da Avustralya’da gördük. Böylece bir kısır döngü oluyor yangınlar ısınmayı tetikliyor, ısınma da orman yangınlarını.
Şu ana kadar yer aldığınız en büyük ve aracına ulaşmış kampanyanız neydi?Biraz bahseder misiniz?
Aslında söz etmek istediğim iki çalışma var. Birisi 11 yıldır düzenlediğimiz Küresel Isınma Kurultayları. İlk İkisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, sonrakilerin ise Ekonomi Gazetecileri Derneği tarafından düzenlenen Küresel ısınma kurultaylarının amacı medya çalışanlarının farkındalığını arttırmak, kamu, yerel yönetim, özel sektör, STK, basın ve bilim insanlarını bir araya getirerek çözüm üretilmesine katkı sağlamaktı. Bugüne kadar yüzü aşkın konuşmacı ile binlerce katılımcıya ulaşıldı. TGC ve EGD tarafından desteklenmesi nedeniyle küresel ısınma ve iklim değişikliği konusu basında daha fazla yer aldı. Bu kurultaylar küresel ısınma konusunda sürekliliğini koruyabilmiş en uzun soluklu toplantılar.
Bir diğeri ise aslında bir AB Projesi olan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yürüttüğü “İklim Değişikliği Alanında Ortak Çabaların Desteklenmesi Projesi”. Kısaca İklimİn olarak adlandırdığımız bu projede farklı konularda uzmanlarla birlikte 20 ile gidildi. Bu illere komşu illerden de resmi kurumlar, belediyeler, STK’lar veüniversitelerden katılımlar sağlandı. Böylece 60 ilden yüzlerce insana iklim değişikliği eğitimleri verildi. Bu eğitimlerin önemi ilk defa bu kadar geniş çaplı olarak büyük kentlerin dışında da eğitimlerin verilmesinden kaynaklanıyor. Ayrıca iklim değişikliği hayatın bütün alanlarını ve sektörleri de etkilediği için aktörler arasındaki ilişkileri de sağlamış oldu. Ek olarak konu bazlı güncel yayınlar oluşturuldu. Bu yayınlara iklimin.org sayfasından ulaşılabilir.
Sizce yeni gelişen dünya sonumuz nereye gider?
Az önce kısaca değindim gibi dünya olarak gidişatımız iyi yönde değil. Bunun temel nedeni iklim değişikliğinin öncelikli sorun olarak algılanmaması. Karar vericiler 10 ya da 20 yıl sonra olabilecek etkilere karşı vaatlerde bulunmaktansa bir sonraki seçim dönemini düşünerek atıyorlar adımlarını. Kalkınma, istihdam ve dolayısıyla ekonomi önceliklendirildiği için biraz kötümserim. Zaten buna benzer kaygılarla Greta’nın başlattığı genç iklim aktivistleri hareketleri giderek yaygınlaşıyor. Biraz da insan doğası gereği olsa gerek hep felaketlerden sonra önlem almaya çalışıyoruz. Örneğin ülkemizde depremlerin olacağı biliniyor ve bekleniyor. Ama önlem almakta çok başarılı değiliz. Bunun için yakın bir zamanda iklim değişikliğiyle mücadele konusunda ciddi adımlar atılması mucize olur diye düşünüyorum. Mücadele ancak iklim değişikliğinin etkileri çok daha fazla hissedilince başlayabilir. Umarım bu noktada da geç kalmış olmayız. Nitekim benzer bir durum yaşadığımız kovid-19 salgınında da görüldü. Önlem almakta çok geç kaldık. Salgının neden başladığı ve nasıl bu kadar hızlı yayıldığıyla ilgili doğru değerlendirmeler yapılmıyor ve dersler çıkartılmıyor. Salgın sonrasında kaldığımız yerden devam edeceğimizi hatta küçülen ekonomileri hızla büyütmek için daha fazla fosil yakıt kullanacağımızı, madenler için ormanları keseceğimizi, tarlaları yerleşime açacağımızı ön görüyorum. Umarım yanılırım. Bu noktada gençlere çok iş düşüyor. Bizlerin doğayı yok ederek, iklimleri değiştirerek ellerinden aldığımız geleceklerini kurtarmak için önce bilinçlenmeleri, sonrasında da bunun için mücadele etmeleri gerek.
YORUMLAR