Disleksinin belirtilerinden ve tanısından bahseden Prof. Dr. Özbaran,
“Özel öğrenme güçlüğü, dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme,
matematik becerilerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle
giden heterojen bir bozukluktur. Özel öğrenme güçlüğü olan çocuk ve gençler,
zekâ düzeylerinin normal olmasına rağmen, öğrenmede ve okumada kronolojik
yaşa göre beklenenden daha fazla güçlük, aşırı çabayla ya da yavaş sözcük
okuma, okuduğunu anlamada güçlük yaşayabilirler” dedi.
Özel öğrenme güçlüğünün, kliniği okuma zorlukları ile giden alt belirti
kümesine “disleksi” dendiğini ifade eden Prof. Dr. Özbaran, “Genelde halk
arasında disleksi özel öğrenme güçlüğünü ifade etmek için kullanılır ancak özel
öğrenme güçlüğü üst başlığı altında disleksi yanı sıra; yazı biçim bozuklukları,
bitişik yazma, sayfa ve paragraf düzenini sağlayamama, dilbilgisi ya da
noktalama yanlışları gibi yazılı anlatım sorunları belirtileriyle giden ‘disgrafi’ ve
sayısal (matematik) bozukluğu dediğimiz, çocukların sayı algısı, sayı gerçekleri
ya da hesaplama güçlükleri yaşadığı, sayıları, bunların büyüklüğünü ve
ilişkilerini anlamasının zor olduğu ‘diskalkuli’ de bulunmaktadır” diye konuştu.
Disleksinin nedenlerinin arasında en çok genetik etmenlerin ön plana
çıktığının altını çizen Prof. Dr. Özbaran, “Disleksi nedenleri arasında en çok
kalıtımsal, genetik etmenler ön plana çıkmaktadır. Erken doğum, doğumsal
komplikasyonlar çevresel faktörler olarak sayılabilir. Yine İngilizce gibi saydam
olmayan dillerde, yatkınlığı olan çocukların daha çok klinik belirti ortaya
çıkarttığı da bilinmektedir. Kaliteli okul öncesi eğitimin disleksi yatkınlığı olan
çocuklarda belirtilerin ortaya çıkmasında koruyucu ve önleyici olabileceği de
bilinmektedir” dedi.
“Ebeveyn eğitimi hastalıkta önemli”
Anne, baba veya eğitmenlerin disleksi hastalarına yaklaşımı konusunda da
açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Özbaran, “Anne babaya psikoeğitim vermek
tedavinin başlangıcıdır. İyi bir özel eğitim programı oluşturmak, okul ortamının
çocuğa destek verecek şekilde düzenlenmesi, okul içi bireysel eğitim
programlarının özel eğitime paralel yürütülmesi önemlidir. Bir çocuk ve ergen
psikiyatristinin takibinde olmak, olası çıkabilecek ek psikiyatrik ve psikososyal
sorunları öngörüp çocuğu disleksisi nedeniyle travmatize olmayacağı ortamı
sağlamak, eşlik eden psikiyatrik hastalıkların tedavisini düzenlemek ve bu
şekilde çocuğun ve gencin ruh sağlığını korumak tedavinin temelidir” dedi.
“Dislekside en birincil tedavi: korumak”
Disleksi teşhisinde ve tanısında her zaman bir çocuk ve ergen
psikiyatristinin muayenesi ve değerlendirmesinin esas olduğunu söyleyen Prof.
Dr. Özbaran, “Tanı için her zaman bir çocuk ve ergen psikiyatristinin muayenesi
ve değerlendirmesi esastır. Detaylı gelişim, aile öyküsü ve anamnez alınması,
çevresel ve genetik etmenlerin gözden geçirilmesi, ek psikiyatrik ve tıbbi bir
hastalığının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Psikiyatrist gerek
görürse tanı için yardımcı ölçek, test ve tıbbi inceleme isteyebilir” dedi.
Dislekside en birincil tedavinin korumak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özbaran,
“En birincil tedavi korumaktır. Erken yaşta ses farkındalığının oluşturulması, iyi
bir okul öncesi eğitimi koruyucu olabilir. Disleksi tanısı konduktan sonra
tedavisi; kaliteli ve yoğun özel eğitimdir. Eşlik eden psikiyatrik hastalıkların
gözden kaçırılmaması ve psikiyatrik tedavisi, disleksi için alınacak özel
eğitimden faydalanma oranını artıracaktır. Disleksiye çok yüksek oranlarda
dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) da eşlik ettiği
bilinmektedir. Özel öğrenme güçlüğüne sıklıkla eşlik eden DEHB, depresyon,
kaygı bozuklukları, otizm spektrum bozukluğu gibi hastalıkların tedavisi
önemlidir” diye konuştu.
“EÜ olarak sosyal biliş ve beceri eğitimleri düzenleyeceğiz”
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Anabilim Dalında yürütücülüğünü üstlendiği
“Özel Öğrenme Bozukluğu Olgularında Sosyal Biliş ve Dismorfolojik
Özellikler” başlıklı uzmanlık tezinin yayın aşamasında olduğunu ifade eden
Prof. Dr. Özbaran, “Bu çalışmada özel öğrenme güçlüğü olan çocukların hem
tıbbi hem de sosyal biliş alanındaki defisitlerini detaylı inceledik. Önceden beri
olan klinik gözlemlerimizi bir araştırmada çalışmak çok ufuk açıcı oldu. Sosyal
beceri konusunda gereksinimleri olduğunu klinik olarak gördüğümüz bu grup
çocukların, yaşıtlarına göre bazı zihin kuramı testlerinde daha geride olduğunu
tespit ettik. Bu açıdan da Anabilim Dalı olarak sosyal biliş ve beceri eğitimleri
düzenlemeyi planlamaktayız” diye konuştu.
Ayrıca bölümde özel öğrenme güçlüğü tanısı olan çocuk ve gençlerin özel
alt birim polikliniklerinde çok yakından hem tıbbi hem psikososyal olarak takip
edildiğini belirten Prof. Dr. Özbaran, “Yine erken tanılama polikliniğimizde de
risk faktörü olan çocuklar, erken dönemde tespit edilip koruyucu ruh sağlığı
olarak gerekli önlemler alınarak aile ve okul ile birlikte çalışılmaktadır” diye
konuştu.
“Kaliteli okul öncesi eğitim disleksi için koruyucu olabilir”
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nazlı Burcu Özbaran, “5-11 Ekim Dünya Disleksi Haftası” kapsamında, halk arasında disleksi olarak bilinen özel öğrenme güçlüğünün nedenleri, teşhisi ve ailelerin dislektik çocuğa yaklaşımı gibi hastalığa dair önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Özbaran, disleksi tanısı konduktan sonra tedavisinin kaliteli ve yoğun özel eğitim olduğunu söyledi.
09 Ekim 2020 - 13:49
YORUMLAR